Gıda savaşları kapıda

İklim değişikliği, çevre sorunları, artan nüfus tarım-gıda üzerindeki baskıyı artırıyor. İnsanoğlunun dünya üzerindeki varlığını devam ettiren tarımda alarm zilleri çalıyor. Yaşanacak değişim Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor!

Gıda savaşları kapıda

Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar korkutucu. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre 30 yıl sonra 10 milyara ulaşacak dünya nüfusunu doyurabilmek için tarımsal üretim yüzde 50 artmak zorunda. Öte yandan iklim değişikliğine bağlı sel, kuraklık gibi ekstrem hava olaylarının gıda fiyatlarını 2050 yılına kadar yüzde 84 artırması bekleniyor. Yakın geleceğin kabus senaryoları şimdiden başladı.

Bugün dünyada 815 milyon insan, kronik olarak yetersiz beslenirken üretilen gıdanın üçte biri kayboluyor. Depolama, altyapı eksikliği, küçük üreticilerin pazara erişim sorunları, ilkel metotlarla yapılan tarım ve bilinçsiz ilaçlama ya da sulama yöntemleri gıdanın daha tüketiciye erişemeden kaybolmasının veya istenilen verimi alınamamasının ana nedenleri arasında.

Eldeki verilere göre gıda değer zincirinde tüm dünyanın gıda güvencesi ve sürdürülebilirliği için alarm zilleri çaldırıyor. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından bu alanda hazırlanan ‘Sürdürülebilir Büyüme Bağlamında Tarım ve Gıda Sektörünün Analizi’ raporu yoğun gündeme rağmen oldukça kritik.

Türkiye potansiyelini değerlendiremiyor

Doğal zenginliğin korunması, sürdürülebilir tarım ve ekonomik büyüme için yapılması gerekenlere odaklanan raporda, Türkiye’nin durumuyla ilgili çarpıcı bilgiler dikkat çekiyor. Türkiye, tarım ve gıda sektörleri için hem üretim tarafında hem de küresel olarak rekabetçi bir sektörün oluşumunda önemli bir potansiyeli olmasına rağmen bunu yeterince değerlendiremiyor. Türkiye’de tarım-gıda sektörünün 150 milyar dolarlık üretim, 40 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşması için stratejik olarak konumlandırılmış ve öncelenmiş bir politikanın uygulanmasına gereksinim var.

Türkiye’de tarımın yapısal sorunları ve çözüm önerileri

1- TARIMSAL ÖRGÜTLENME

●İthalata bağımlı girdi sanayi çiftçinin kârını azaltıyor

Tarımsal üretimde tohum, gübre ve ilaç gibi girdilerin ithalata bağımlı olması çiftçinin kârını düşürüyor. Yükselen maliyetleri ürünlerine yansıtamayan üreticiler sıkışmış durumda. Sorunun çözümü tarımsal örgütlenmeyle pazar gücünü artırmaktan geçiyor.

Girdi sektörü tarım-gıda değer zincirinin başlangıç aşamasını oluşturuyor. Tohum, gübre, ilaç ve enerji gibi kalemleri kapsayan faktörler girdi sektörü olarak tanımlanıyor. Girdiler aracılığıyla değer zinciri boyunca verimlilik artırılarak ekonomi genelinde katma değerin yükseltilmesi sağlanabilir. Amaç, girdiler sayesinde toprak veya işgücünde verimin artması. Verim artışıyla sağlanan değer, üretici ve sanayi arasında paylaşılıyor. Paylaşımda tarafların payını belirleyen faktörse pazar gücü.

● Yüksek girdi fiyatlarının sebebi ithalat bağımlılığı

Türkiye’de üreticilerin sık sık dile getirdiği yüksek girdi fiyatlarının nedeni ithal bağımlılığı. Bu durum artan maliyetler karşısında üreticinin ürün alıcılar karşısında pazarlık gücünü zayıflatıyor.

Girdi üreten firmalar, sık yaşanan kur değişikliğini fiyatlarına yansıtırken üreticilerin bu maliyet artışını kazanç paylarını koruyarak kendi ürün fiyatlarına aynı kolaylıkta yansıtamaması şikayetlerin ana nedeni.

TÜSİAD’ın hazırladığı raporda, yüksek katma değerli ürünlerde üreticilerin örgütlenmesi durumunda pazar güçlerinin artıracağına dikkat çekiliyor.

2- KATMA DEĞERİN ARTIRILMASI

● İnovasyon ve dijital tarım çare mi?

Dijitalleşmenin getirdiği maliyet düşüşleri iktisadi kalkınmayı destekliyor. Ancak, teknoloji sihirli değnek değil. Üretimde sürdürülebilirlik baskılarının arttığı günümüzde Türkiye, dijital tarım uygulamalarına uygun politikalar geliştirmek zorunda.

Tarım ve gıda ürünlerine ait değer zincirlerinin küreselleşmesi, gıda üretiminde yine küresel iş bölümü sağlıyor. Bu gelişmeler, üretim teknolojilerindeki ilerlemelerin sunduğu olanakları tarımsal üretimde etkin bir biçimde kullanan ülkelere ciddi fırsatlar sunuyor. Bunlara ayak uyduramayan ülkeler de artan dışa bağımlılık ve düşük katma değerli üretim gibi bir dizi problemin içine giriyor.

Yaşanan gelişmeler ülkeleri geleneksel tarım politikalarını gözden geçirmeye ve tarım teknolojileri, dijitalleşme, Ar-Ge, katma değer odaklı yeni tarım politikası araçları geliştirmeye yönlendiriyor. Dijitalleşmenin getirdiği maliyet düşüşleriyle verimlilik küçük ölçekli üreticilerin ve aile işletmelerinin dijital teknolojileri benimseme oranları ölçüsünde iktisadi kalkınmayı destekliyor.

● Yüksek bütçeli teşviklere rağmen sonuçlar sınırlı

Türkiye, tarım sektöründe gelişen teknolojilerle yenilikçi çözümlerin yaygın kullanımı, hızlı adaptasyon ve yüksek katma değerli tarımsal üretim konularında akran ülkelerin gerisinde. Tarım ve gıda sektörlerine yönelik yüksek bütçeli teşvikler, üst kurulların aldığı cesaretli politika kararlarına rağmen tarımsal üretimde verimlilik ve katma değer kazanımları sınırlı.

● Türkiye’nin neye ihtiyacı var?

Yenilikler ve teknoloji, bütün sektörlerde fark yaratırken değişimi de tetikliyor. Bu durum kısmen teknolojiyle sağlansa da daha çok çiftçinin her aşamada kuvvetli şekilde yönlendirilmesiyle ortaya çıkıyor. Diğer bir deyişle teknoloji sihirli değnek değil bir araç. Yapıya yönelik değişimler sağlanmadığı takdirde teknolojinin beklenen verimin alınması söz konusu değil. Ancak yapısal reformlarla birleştirilen teknolojik değişiklikler sektörün temel sorunlarına çözüm üretebilir.

3- ÜRÜNLERİN YÜZDE 30’U LOJİSTİK SÜREÇTE KAYBOLUYOR

Tarım-gıda tedarik zincirinde lojistik faaliyetler, maliyetleri etkilemesi ve gıda güvenliğiyle ilgili riskler barındırması sebepleriyle önemli bir role sahip. Üreticilerle lojistik sürecindeki taraflar entegre bir yapıyla sorunu ortadan kaldırabilir.

Tarımsal ürün fiyatları ülke enflasyonunda yüksek etkiye sahip. Tarladan sofraya olan zincirde fiyatlar birkaç kat artıyor. Tarım-gıda tedarik zincirinde ürünlerin yaklaşık 1/3’ü kayboluyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kayıpların yüzde 40’ı lojistik, gelişmiş ülkelerdeki kayıpların yüzde 40’ı ise perakende ve tüketim sürecinde gerçekleşiyor. Zincirdeki kaybı engellemek için değer yaratmayan faaliyetlerin ortadan kaldırılması gerekiyor.

● Bütünleşik dijital lojistik modeli

Türkiye’de de tarımsal üretim yapan işletmelerin önemli çoğunluğu parçalı arazilerdeki küçük üretici ve aile işletmelerinden oluşuyor. Küçük üreticilerin önemli sorunları arasında ise tedarik zincirinin çeşitli aşamalarında büyük ölçeklere ulaşamamaktan doğan maliyet, teknoloji ve pazara erişememekten doğan verimsizlik başta geliyor. Bu durum lojistik süreçlere de yansıyor. Hammadde tedariki, üretimle hasatta kullanılan tarım makine ve ekipmanının tedariki ya da yanlış kullanımı, hasat sonrası depolama, nakliye süreçleri olumsuz etkileniyor.

Sorunların önlenmesinde tarafların entegre bir yapı altında, karşılıklı ve eşzamanlı iletişim kurması şart. Çok sayıda tarafın bulunduğu böyle bir yapının planlanması, yürütülmesi için de teknoloji ve dijitalleşme en önemli unsur. Özellikle küçük üreticilerle küçük lojistik şirketleri için karşılıklı erişimi kolaylaştıracak bir yapı, zaman ve maliyet tasarrufu sağlarken ürün kayıplarını da azaltacak bir adım olarak öne çıkıyor.

4- İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TARIMSAL ARZIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ

İklim değişikliği insanlığın en büyük kabusu. 2050 yılında 3 derece artacak sıcaklık, yüzyılın sonunda 6 derece yükselecek. Değişen iklim koşulları Türkiye tarımı için giderek büyüyen bir risk ve kırılganlık kaynağı.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunda sıcaklık artışlarının 2050 yılı için 2,5-3 derece civarında olacağı, yüzyıl sonunda ise artışların 6 dereceyi bulacağı öngörülüyor. Günümüzde 1 derecelik sıcaklık artışının yarattığı gözlenen etkilerin ne kadar büyük olduğu dikkate alındığında, 6 derecelik sıcaklık artışının yaratacağı ekonomik, sosyal ve çevresel riskler iklim değişikliğini insanlık tarihinin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri olarak öne çıkarıyor.

İklim değişikliği sektörel seviyede dünya ve Türkiye tarımını doğrudan etkilediği için giderek büyüyen bir risk ve kırılganlık kaynağı. Bu yüzden tarımsal ürün arzının sürdürülebilir kılınması için iklim değişikliğinin gözlenen, öngörülen etkilerine yönelik orta ve uzun vadeli (2030 ve 2050) tarım politikalarının belirlenmesi gerekiyor.

● Neler yapılmalı?

Tarım sektöründe iklim değişikliği mücadelesi için yapılacak planlar öncelikle çok boyutlu şekilde tasarlanmalı. İklim değişikliğine yönelik politikalar ve sektörde yapılacak iyileştirmelerin temelini bilimsel araştırmaların oluşturması zorunlu. Yapılan bilimsel çalışmalar ışığında geliştirecek planlarda doğal varlıkların sürdürülebilirliği, makro-mikro seviyedeki iklim etkileri, kırılganlıklar veya riskler çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla ele alınmalı. Ayrıca hazırlanmış planların, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile de uyumlu olması gerekiyor.

5- DESTEK VE TEŞVİKLER

● Destekler verimliliği artırıcı araçlara verilmeli

21. yüzyılda tarım sektörüne verilen destekler, üretimin ötesine geçerek gıda sistemini de kapsayan daha geniş bir perspektifle ele alınmak zorunda.

Sistemde gıdanın üretimi, dağıtımı insan, hayvan ve çevre sağlığıyla yakından ilişkili. Gıda güvenliğiyle yeterli beslenmenin sağlanması çevresel ve özellikle iklim değişikliğine bağlı etkiler dikkate alındığında sosyoekonomik ve kurumsal incelemeleri içeren bütüncül sorun belirlemenin yanı sıra çözüm geliştirme sürecine ihtiyaç duyuluyor.

Bu türden desteklerin siyasi getirisi yüksek olsa da ekonomik ve verimlilik etkinlikleri son derece düşük. Desteklerin ağırlıklı olarak verimliliği artırıcı araçlara kaydırılmasıyla sosyal ve ekonomik faydası daha yüksek hale gelebilir.

● Çok disiplinli inceleme ve çözüm gerekiyor

Güncelleme Tarihi: 15 Mart 2020, 06:10

Evrim Hüsem

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER