Türkiye'de yılda 45 bin kişi hava kirliliğinden erken ölüyor: Kirlilik alarm verici, önlem yok

Her yıl on binlerce insan Türkiye'de hava kirliliği nedeniyle erken ölürken önlem alınmıyor. Uzmanlar, sermayenin çıkarları için yönetenlerin önlem almadığını belirterek “Bu politik bir tercih” dedi.

Türkiye'de yılda 45 bin kişi hava kirliliğinden erken ölüyor: Kirlilik alarm verici, önlem yok

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada her yıl yaklaşık 7 milyonun üzerinde insan hava kirliliğinden dolayı erken yaşamını yitiriyor. Türkiye’de ise hava kirliliği sebepli ölüm sayısı, OECD ülkelerinin ortalamasının iki katı. Türkiye’de 2013’te DSÖ tarafından kanserojen ilan edilen PM2.5’e maruz kalma oranı ise OECD ülkelerinin üç katı. Tüm bunlara rağmen Türkiye’de alındığı söylenen önlemler işlevsiz, hava kalitesi ölçümleri yetersiz ve şaibeli.

Temiz Hava Hakkı Platformunun (THHP) 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Günü’nde yayımladığı hava kirliliği algı raporuna göre “Türkiye’nin ekonomi dışındaki en önemli sorunları nedir?” sorusuna cevapta hava kirliliği dördüncü sırada. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala , Doç. Dr. Nilüfer Aykaç ve Doç. Dr. Yeşim Yasin’in araştırmasına göre ise 2018’de Türkiye’de hava kirliliğine bağlı 44 bin 617 erken ölüm gerçekleşti.

KİRLİ ENDÜSTRİYE HUKUKİ KALKAN

Hava kirliliğinin neden olduğu hastalık ve ölümlerin en büyük sebeplerinden biri PM2.5 denen bir kirletici. PM2.5 akciğer ve kalp hastalıklarına sebep oluyor, kovid-19’a yakalanma riskini ise arttıran bir kanserojen. Bu kirleticiye maruz kalma oranı ise Türkiye’de OECD ülkelerinin ortalamasının 3 katı. Buna rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının hava kalitesi mevzuatında PM2.5 için hâlâ bir limit değeri belirlenmiş değil. Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ali Kocabaş, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Ölçüsüz büyüme ve kalkınma hedefli bir politikayla gelişmiş ülkelerin kirli endüstrilerini ülkeye yerleştirme politikalarının hukuki bir engelle karşılaşmaması amaçlı olduğu düşünülebilir.”

"EN BASİT MOLEKÜLDE SINIFTA KALMIŞ DURUMDAYIZ"

Başka bir kirletici olan PM10’un havadaki oranı da son derece yüksek Çevre Mühendisi Sedat Durel, hava kalitesini etkileyen birçok parametreden en basit olanının PM10 dediğimiz bir parçacık olduğuna işaret ederek “Bu özellikle İstanbul’da çok yüksek. Diğer birçok parametreye gelmeden bu son derece basit molekülde dahi sınıfta kalmış durumdayız” dedi. Türk Toraks Derneği tarafından yapılan bir çalışmaya göre ise 2021’de PM10 kirliliği açısından Türkiye’de sadece Hakkârililer temiz hava soludu.

"ELİMİZDEKİ VERİLER EN İYİ SENARYOYU VERİYOR ASLINDA"

Türkiye’deki hava kalitesi ölçüm istasyonlarının eksikliğine işaret eden Prof. Dr. Ali Kocabaş “Türkiye’de bulunan 335 ölçüm istasyonunun 175 tanesinin verisine ne yazık ki ulaşılamamakta veya bu istasyonlarda ölçüm yapılmamakta. Mevcut istasyonların yer seçimlerinin uygunluğu ve ölçüm kaliteleri konusunda ise ciddi tartışmalar bulunmaktadır” ifadelerini kullandı. Sedat Durel ise bazı yıllarda ölçüm yapılmayan gün sayısında ciddi artış olduğunu gördüklerini dile getirerek “Ölçüm yapılan gün neredeyse bir yılın yüzde 40’ına tekabül ediyor. Elimizdeki veriler bize en iyi senaryoyu veriyor aslında” dedi. Yine THHP’nin raporuna göre Türkiye’de 2020’de 42 ilde yeterli PM2.5 ölçümü yapılmadı.

"YÖNETİM HİÇBİR ÖNLEM ALMIYOR"

Türkiye’deki hava kirliliğine ve ciddi etkilerine işaret eden birçok veri olmasına rağmen yönetenlerin buna karşı somut hiçbir adım atmadığını dile getiren Prof. Dr. Ali Kocabaş “Yıllardır önlem alınmadığı gibi önümüzdeki yıllarda da alınmayacak gibi gözüküyor” dedi. Çevre Bakanının COP27 toplantısına sunduğu Türkiye’nin ulusal niyet mektubunda 2030 yılına kadar CO2 emisyonlarını yüzde 32 artıracaklarını ve bu artışın 2038’e kadar devam edeceğini belirttiği bilgisini veren Kocabaş “2038’e kadar CO2 emisyonlarının artması aynı zamanda bu süreçte hava kirliliğinin de artacağı ve şiddetleneceği anlamına gelmektedir” dedi. Sedat Durel de aynı fikirde. Türkiye’de merkezi yönetimin aldığı herhangi bir önlemden bahsedemeyeceğimizi ifade eden Durel “Bakanlık uzun süredir kirletici limitleriyle ilgili güncellemelere gidilmesi ve AB’yle uyumlu hale gelmemizle övünüyor. Ölçümlere baktığımızda ise nerdeyse hepimizin zehir soluduğunu söyleyebiliriz. Yani limitlerin değiştirilmesi bir anlam ifade etmiyor” diye konuştu.

Artan hava kirliliğine karşı alınması gereken önceliklerin başında ise fosil yakıt kullanımının azaltılması, demir yolu, elektrikli araç ve toplu taşıma kullanımının teşviği geliyor. Kocabaş, bunların yanı sıra hava ölçüm istasyonlarının sayısının artırılmasını, bu istasyonların ölçüm güvenliklerinin gözden geçirilmesi, tüm yerleşim yerlerinin kirlilik düzeyini sorgulayabilecek bilgi kaynaklarının oluşturulması, hava kirleticiler için DSÖ’nün 2021 hava kalitesi rehberi ile uyumlu ulusal eşik değerlerin belirlenmesi ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesinin öncelik taşıdığına vurgu yapıyor.  

"ÖNLEM ALINMAMASI POLİTİK BİR TERCİH"

Alınması gereken önlemler çok net olmasına rağmen neden önlem alınmadığına ilişkin soruya, Durel şu sözlerle cevap veriyor: “Mesele doğrudan doğruya sınıfsal. Bu günlerde para, inşaat enerji ve maden sektörü üzerinden ilerliyor. Ve büyük holdinglerin daha fazla kâr etmesi için bu 3 büyük sektörün yarattığı kirlilik hiçbir şekilde durdurulmuyor. Bunun karşılığında biz kötü koşullarda çalışıp, düşük maaşlar alıp bir de üstüne zehir soluyoruz. Bunun karşılığında sayısı 3-5 tane olan inşaat şirketi ultra kârlar elde ediyor. Tedbir almak bu büyük firmaların daha az kâr etmesi demek olur.” Prof. Dr. Ali Kocabaş  “Neden bir ülke her yıl 45 bine yakın insanının erken ölümüne neden olan hava kirliliğine karşı önlem almaz” diye sorarak  dünyanın pek çok düşük-orta gelirli ülkesinde, insanların ölmesi, doğanın tahrip olması, ekolojik yıkım ve iklim krizine rağmen gerekli önlemlerin alınmamasının siyasal iktidarların politik tercihleri ile yakından ilişkili olduğuna işaret ederek “Sermayenin büyüme arzusu ve bu amaçla doğayı metalaştırmasıyla halkın sağlığı arasındaki bir tercihtir bu” dedi.

SONUCU KANSER VE AKCİĞER HASTALIKLARI

Hava kirliliği birçok hastalık ve gebelik dönemindeki çocuk gelişimi için birçok tehlike barındırıyor. DSÖ’nün verilerine göre akciğer hastalıklarının yüzde 43’ü, kalp hastalıklarının yüzde 25’i hava kirliliği kaynaklı. Toplum ise bu risklerin son derece farkında. THHP’nin algı raporuna göre Türkiye’de ebeveynlerin yüzde 87.4’ü kirli hava sebebiyle çocuklarının hasta olacağı konusunda kaygı duyuyor. İnsanların yüzde 73.8’i ise hava kirliliğinin sonucunun ölüm olabileceğini düşünüyor. Prof. Dr. Ali Kocabaş, hava kirliliğinin sağlığa etkileri konusunda şıu bilgileri verdi:  “Yapılan çalışmalarda KOAH gelişiminde hava kirliliğinin rolü yüzde 40, akciğer kanseri gelişiminde yüzde 18, alt solunum yolu enfeksiyonları gelişimindeki rolünün ise yüzde 30 olarak bildirildiğine dikkat çekiyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre bu risk oranları da değişiyor. Çünkü hastalıkların oluşumunda gelişmişlik düzeylerine göre risk faktörlerine maruziyet oranları farklılık göstermekte. Hava kirleticilere maruz kalmak, gebelik ve erken çocukluk döneminde akciğer gelişiminde yetersizliğe, akciğer fonksiyonlarında bozulmaya yol açarken, daha ileri yaşlarda üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına, akciğer kanserine ve KOAH gelişimine neden oluyor. DSÖ, 2013’te dış ortam hava kirliliğini Grup 1 kanserojen olarak, bir diğer ifade ile ‘Kesin kanser yapan etken’ olarak kabul etti."

Admin

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER